Google Beni Dinleyecek Misin?

Aaron 2003 yılında bir fikir geliştiriyor. Bunu zaman içinde olgunlaştırıyor ancak harekete geçemiyor. Ta ki gördüğü bir film ona gereken ilhamı verip, cesaretlendirene kadar.
Sonra elindeki, milyon dolarlık olduğuna inandığı fikrini Google’a anlatmaya karar veriyor.
Ancak Google‘da tanıdığı kimse yok. Telefon ve email ile de bir yere varamayacağının farkında. Tek bildiği Google Merkez Ofisi’nin San Francisco yakınlarındaki Mountain View’daki adresi.
Kaybedecek hiçbir şeyim yok, ben bu fikrin çok iş yapacağına inanıyorum diyor bir gün. Yeter ki beni dinlesinler…
İşinin ne kadar zor olduğunun o da farkında. Yüzlerce, belki binlerce kişi her gün Google’a “yeni bir iş fikri” ile başvuruyor. Google’da bu teklifleri internet üzerinden bir form ile alıyor ancak siz formu doldurup gönder’e bastıktan sonra otomatik bir mesaj ile size teşekkür edildiği halde, teklifinize cevap verileceği ile ilgili en ufak bir ayrıntıya yer verilmiyor.
Ve Aaron, daha önceki doldurduğu formlardan bir cevap gelmeyince fikrini yüz yüze anlatmak üzere Mountain View’e gitmeye karar veriyor. Ancak ne Google’da bir torpili var, ne de elinde görüşme için bir randevusu…
Başıma gelebilecek en kötü şey diyor; en fazla randevu vermezler. Ben de o zaman fikirlerini değiştirip bana bir görüşme ayarlanana kadar lobilerinde şımarık çocuklar gibi oturur, beklerim diyor.
Google lobisinde şımarık çocuklar gibi beklemenin tek başına yetmeyeceğinin farkında tabii. İşte bu noktada akıllı bir strateji izliyor ve internet’in gücünden faydalanmaya karar veriyor. Eğer diyor bu savaşımı ve gelişmeleri açacağım bir sitede duyurur ve insanların desteğini alırsam; Google çalışanlarının beni duyma, beni ciddiye alma ve sonrasında da bana randevu verme konusunda şansım artar.
Ve Idaho’daki evinden tek başına uçağa atlayıp California’ya gitmeden önce sitesini açıyor:
CanGoogleHearMe.com

Daha önceden işe yeni aldığı bir kişiyi blogu yüzünden 2 hafta sonra kovan Google şimdi onlar için milyon dolarlık fikri olduğunu söyleyen ve hikayesini blogu ile anlatan birini mi dinleyecek?
Googleplex lobisinin ilk gününde de aynen tahmin ettiği gibi oluyor ve Aaron kibarca red ediliyor. Ona tek söylenen Google sitesindeki o basit formu doldurması. Büyük şirketlerin prosedürlerine ne kadar bağlı olduklarını bildiğinden, dolduruyor ve hazırladığı online flash sunumunun da linkini ona ekliyor.

Bu arada sitesini sürekli güncelleyip, yaşadıklarını anlatan yeni video’lar ekliyor. İnternet dünyasının dikkatini çekmesi, link vererek haber yapmaya başlaması ile sitesi hızla trafik almaya başlıyor. Hatta bunların arasında Google’ın olduğu Mountain View’den okurların da olması Aaron’u ümitlendirirken, henüz forma eklediği linkten sunumu Google’dan kimsenin izlememesi ise hayal kırıklığına sebep oluyor.
Ancak yılmak yok; sitesinden Google çalışanlarına sesleniyor: “Yapmaya çalıştığım şeye sempati ile bakıyorsanız lütfen Google içinde ilgili kişilere söyleyin, verdiğim linkteki sunumu izlesinler.“
Ve ikinci günün sonunda Google’dan David isimli bir çalışandan mail alıyor: Yes we can hear you
Ve Mountain View’deki üçüncü gününde görüşmeyi gerçekleştiriyor Aaron. Yaptıkları kısa toplantı sonucunda David fikri doğru insanların önüne koyabilmek için ondan sunumun bir özetini ve farklı destekleyici materyaller istemiş. Yani kısaca; fikrin özü aktarılabilmiş ve tekrar konuşmaya “değer” bulunmuş. Artık konu ‘Google beni duyacak mı’dan ‘Google fikrimi beğenecek mi; sahiplenecek mi’ safhasına geçmiş.
Tüm bunlar olurken açtığı forumun ve digg‘in de yardımıyla cangooglehearme.com tahminlerin çok ötesinde ziyaretçi almaya başlıyor. Her 1.5 dakikada bir gelen “iyi şanşlar” dileyen mail sayısı dakikada 10′a çıkıyor. Alexa‘nın en hızlı yükselen siteler sıralamasında ise beşinciliğe kadar çıkıyor.
Aaron’un sıradan bir birey olarak dev Google’a kendini ve fikrini kabul ettirme azmi ve çabası diğer birçok kişinin övgüsünü kazanıyor. Aaron Stanton ismini Googleplex’de duymayan kalmıyor. Sadece bir günde 1.500 Google çalışanı sitesini ziyaret ediyor, şirket içinde birbirine gönderiyor, ziyaretçi sayısı saatte 30 binlere çıkıyor. Google çalışanları adeta Aaron’un elçisi gibi hareket etmeye başlıyorlar.
Aaron’a verilen gönül desteği her gün gelen binlerce iyi şanş ve tebrik mail’leri ile de sınırlı kalmıyor. Onun adına logo hazırlayanlardan, şiir yazanlardan, hikayesini besteleyip şarkı yapanlara kadar gidiyor bu sevgi.
Aaron kendi ilhamını ise Brian Herzlinger‘den almış; Hani şu “My Date With Drew” dokümanter lezzetindeki filmini düşünen, çeken ve oynayan adam.

Sıradan bir adam olan Brian, ilk kez “E.T.” filminde görüp çocukluğundan beri hayran olduğu Drew Barrymore ile tanışma ve eğitimini aldığı film direktörlüğü hedeflerini “en iyisi ben kendi filmimi yapayım, iki hayalime birden ulaşmış olurum” diyerek ‘Drew ile Randevum‘ filmini çekiyor.
Hem de sadece 1.100 dolara. Yanlış okumadınız 1.100 dolar. Üstelik bu parayı da son soruda “Drew Barrymore” doğru cevabını verdiği bir yarışmada kazanıyor.

30 gün içinde sorgusuz sualsiz sattıkları ürünleri iade alma prensibi olan Circuit City‘den bir arkadaşının kredi kartı ile satın aldığı kamera ve yakın arkadaşlarının desteği ile 1.100 dolara filmi çekip, 30 gün sonra da kamerayı iade ediyor!
Brian bir söyleşisinde güzel özetlemiş:
“Bu filmin ana mesajı; eğer bir rüyanız varsa risk alıp onu gerçeğe dönüştürmeye çalışmalısınız. Yoksa 70 yaşına geldiğinizde geçmişe bakıp ‘Oh, keşke bunu yapmış olsaydım’ demek mi istiyorsunuz? Eğer risk almazsanız bitmiş bir ruha sahip olursunuz.“
İşte Aaron’u da tetikleyen bu film olmuş: Eğer Brian yapabildiyse, ben de yaparım!.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Büyük İskender'in Son Üç Arzusu

Kaplumbağa İle Tavşan'ın Hikayesi!

Patron, Yönetici ve Lider Arasındaki Fark..